17 Aralık 2013 Salı

Düşerken Bile - Akgün Akova

Uzun bacaklı bir yaban hayvanıydı aşk
Harıl harıl onu arıyordu İstanbul, duyuyorduk
Galata Kulesi'ndeydik, başın omzumdaydı
Kule döne döne içimizdeki gökyüzüne akıyordu
Sevgilim,
yüreğimin ipleriyle dudaklarına indim senin

Gözbiliminden tenbilimine dönüşürken aşkımız
Kule'den aşağıya fırlattım beynimi
"Dalgın şair!" dedi Einstein, Niels Bohr'a dönerek
"Baksana, unutmuş beynine kanat takmayı!"
"Yürekle beyin arasındaki en büyük belirsizliktir aşk,"
diyerek söze karıştı Heisenberg.
"Belki de, iki yüreğin aynı dalga boyunda buluştuğu bir salınımdır o!"
dedi Louis de Broglie.
"Aşk, bir kara cisim ışıması değil midir?"
böyle sordu Max Planck da
dayanamayıp,
ışık tozuna bulalı gözleriyle.
"Kendinize geliniz efendiler!" diye söylendi Takiyüddin
"Bilimle açıklanamaz aşk, şiirle açıklanabilir ancak!
O, uzun saçlı bir yıldızdır; yüreğin içinde taranır"

Bence sevgilim,
söylendikçe bizim olan bir şarkıdır aşk.
Dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda havalandıran.

Galata Kulesi'nden aşağıya fırlattım beynimi, söylemiştim
bana bakan
uzun bacaklı bir yaban hayvanıydı aşk.
Aşağı tükürsem Dördüncü Murat
Yukarı tükürsem Hezarfen Ahmet Çelebi
Ağzımın içinde dilin, bulutlarımı ıslatan gökırmak.
Sonsuzluğu ikiye bölmektir aşk,
kasığına yazdığım ak yazı.

Sevgilim,
ağzına düşerken yanardağının
kanatlarım ol benim.
Kafeslerinden soyundur kuşlarımı,
Balıklarımı çıplakla tuzdan.
Cenevizli boynumu sev, Venedikli sırtımı
Osmanlı kokan saçlarımı
Anadolu'dan gelen gözlerimi
Pera'lı bakışımı sevgilim, İstanbullu ellerimi.
Bana beni anımsat,
Sensizken yitirdiklerimi.

Kule'den aşağıya fırlattım beynimi, bir yerlerde yazmıştım.
Bak işte,
bir çift martının yanından geçiyor düşerek.
İrice olanı, "Herifin biri kafayı yemiş yine!" diyor yanındakine,
"Sen aşktan ne anlarsın koca gaga!" diye söyleniyor diğeri.

Sevgilim onlara aldırma sen
yalnızlığın kabuğuna çekilip
kendi içime düşerken bile
kanatlarım
kanatlarım
kanatlarım ol benim.

Akgün Akova

16 Aralık 2013 Pazartesi

Fikir: Boğaziçi Köprüsü Yaya Trafiğine Açılsın!




Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri yaya trafiğine kapalı giremiyoruz.

Bu köprüler neden yaya trafiğine, turist trafiğine kapalıdır? Ben anlam veremiyorum, araçla geçerken şu dünyada görebileceğim en güzel resimleri görüyorum, arada bir gidip o dehşet manzaranın 2 dk keyfini çıkarmak istiyorum... Kafam bozuksa gidip yürüyüş yapmak istiyorum...

Nezle soğuk algınlığı hastalığı oranı artabilir diye mi açılmıyor?

Kapalı kalmasının sebebi yanlış hatırlamıyorsam, köprüden gerçekleştirilen intiharlardı... Vikipedia'dan öğrendiğim kadarı ile Boğaziçi Köprüsü 1978'den beri kapalı, Fatih Sultan Mehmet köprüsü ise intiharlar yüzünden kapanmış...


İntihar etmenin bir diğer yolu olarak bilinen köprüden atlama'da, 2001 yılında iki köprüden de intihar girişiminde bulunan kişi sayısı 146'ydı. Ve bunların 24'ü hayatını kaybetti. 2002 yılında ise köprüden atlamak suretiyle intihar girişiminde bulunarak hayatını kaybedenlerin sayısı 38'di.

kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Fatih_Sultan_Mehmet_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC

Güzel kardeşim, insanlar intihar ediyorsa buna mühendislerin anında çözüm bulur, bir file gererler adam atladığı anda dolanır kalır, görevliler de sağ salim teslim alırlar, bu kadar basit...

Amerika'yı Yeniden Keşfetmeyelim, dünya bu konuda ne yapıyor merak ediyorum, ancak sanmıyorum ki gelişmiş ülkelerde bu şekilde köprüler kapansın...

Bizde sorunları çözmek onları görmezden gelmek, yasaklamak anlamına geliyor.

Ayrıca yazar Metin Kaçan'da yasak olmasına rağmen köprüden atlayarak intihar etmişti... Burdan da yasaklamanın engel olamayacağını görüyoruz...

kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25412398/



ABD'nin Golden Gate Köprüsü açık, bizi ve turistleri bu zevkten nasıl mahrum bırakırsın... Adamlar belli günler ve saatler arasında rehberli geziler de düzenliyorlar... Ne güzel olurdu, rehberlik hizmeti ile birlikte olsa... Ayrıca ücretli yap kardeşim! Dik güvenliği, gelir de elde etmiş olursun... Bu kadar...

Benim anlamadığım Galata Kulesi veya Kız Kulesinden de intiharlar başlarsa buraları da mı kapatacağız? Bu prensip olarak ortaya konulması gereken bir tavırdır. Yakında belediye seçimleri var, bence başkan adayı çok rahat bir şekilde bu projesini açıklayabilir...

8 Aralık 2013 Pazar

Nil Karaibrahimgil Etkisi

Literatüre geçsin diye söylüyorum, bir insanın içinde bulunduğu ülkeyi, camiayı, dili, dini sıfat olacak kadar etkilemesine "Nil Karaibrahimgil Etkisi" denir. Nil adı ilk olarak düşündüğünüzde Afrika'nın en uzun ırmağını akıllara getirir. Ama o geldikten sonra akla gelen ilk Nil değişti.

Müzikte kendi tarzını yaratan, gerçek bir sanatçı, Nil


Nil deyince artık aklınıza hiç süphesiz enerjik, neşe dolu, pozitif, sanatkar, yenilikçi, sürükleyici bir insan gelmiyor mu? Bir baba düşünün doğacak kızı için bir isim düşünüyor, Nil önerisi geliyor... Aklına Nil Karaibrahimgil'den başka kim gelebilir? O çevresine enerjiler fışkırtan gülüşü, sözlerini yazdığı müziklerini yaptığı kuantum etkili şarkıları, Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılına girerken aranan, istenen gelişmiş Türk Kadını duruşu ile adı artık isimden sıfata dönüşmüştür.

Evet evet sıfat olan isimlerden bahsediyorum... Örneğin şu tamlamaya bakalım; "Boğaziçili Oğuz" bakınız bu tamlamada Oğuz diye biri belki de Boğaziçi Üniversitesini kazanıyor ve Boğaziçili olması onu değerli kılıyor. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi en değerli markalardan biri üllkemizde... Nil Karaibrahimgil ise kurulan cümlelerde Boğaziçi'nin marka olmasını sağlayan isimlerden biridir.

Boğaziçili Nil, Nilli Boğaziçi, Aynı Zamanda Köşe Yazarı


Bir kişi eğer sınırları zorlar ve çok yüksek enerji yayarsa yada istikrarlı bir şekilde yaptığı işte yükselirse o isim artık sıfata dönüşüyor. Örnek olarak Arda Turan bir gün Barcelona'ya transfer olursa Barcelonalı Arda deriz, çünkü Barcelona çok büyük bir sıfat ve Arda'nın değerine değer katıyor. Ancak dünyanın tartışmasız en iyi futbolcusu hatta uzaylı olarak nitelendirilen Lionel Messi sıfat olmayı başarıyor... Messili Barcelona diyoruz.

Ben hiç kimseye ve özellikle doğacak kızıma ne iş yapacağını, nasıl bir insan olacağını söyleyemem... Ama kendi tarzı olsun ve nerede bulunursa bulunsun hangi işi yaparsa yapsın ismi Sıfat olsun isterim...

İşte bu sıfat olan isimler "Nil Karaibrahimgil Etkisi" yaratmış olur. Bu zalim dünyaya bir çocuk getirmeye sebep olma konusunda çok düşündük eşimle... Gerçekten bunu yapmaya hakkımız var mıydı? Biraz düşünüp bu adaletsizliğin Nil eksikliğinden kaynaklandığına karar verdik, daha çok Nil daha güzel bir dünya demektir bizim için...

Tek bir insanın neleri değiştirebileceğini tarih okuyan herkes bilir... Nil Karaibrahimgil ülkemizi kurtarmadı ama verdiği enerjiyle yeni nesillerde nasıl bir kadın profilinin olabileceği hakkında ilham verdi. Nil ismine yeni anlamlar katacak, yetenekli, söylediğini sakınmayan sanatçılara ihtiyacımız var! Bu ülkeden ve bu ülke kültüründen çok umutluyum bu umudu sürükleyecek yeni nesilleri yetiştirmek ve onlara enerjiyi aşılamak bizim görevimiz...

Ne Özgür Kız, Ne Tek Taşımı Kendim Aldım Tesadüf olamaz!


Nil Karaibrahimgil'i "Özgür Kız" olarak Tarkan'la oynadığı reklam filmi ile tanıdığımızı da unutmayalım, reklam metni yazarı, reklam müzikleri yapan (nivea, first duo, penti), uluslarası ilişkiler (hem de boğaziçi) bitirmiş, oyuncu (arog), köşe yazarı (hürriyet-kelebek)... Nil Karaibrahimgil'in bir müzisyenin kızı olduğunu unutmayalım, Özgür Kız oynadığı reklamdan bir kaç yıl sonra da "Tek Taşımı Kendim Aldım" isimli şarkısı ile hit olmuştur, bu harika kadının Türk Kadını için tesadüf olmadığından %100 eminim...

Bize bu ilhamı verdiğin için teşekkürler Nil Karaibrahimgil... Sen Türk Kadınının hayal kuran, üreten enerji veren, gülen yüzüsün...

7 Aralık 2013 Cumartesi

Tüketim Toplumunu Arsızlığından Faydalanmak



Twitter'da sadece 140 karakter yazabiliyoruz. Evet bunun sebebi telefonlarımızın en fazla 140 karakter kullanabilmesi olabilir ama bir gün telefonlarımız 140 karakterden fazlasını yazmaya izin verirse twitter 140 karakter kuralından asla vazgeçmez...

Çünkü burada aslolan o değil, tüketim toplumunun arsızlığının önüne geçmektir... Aksi halde arsız düşünceler parmakları çalıştıracak ve uzun uzun metinler çıkacaktı...



Vine uygulamasını düşünsenize 6 saniyelik video koyabiliyorsunuz bu tüketim toplumunun daha fazla vakti yok, hemen izleyip ötekine geçmesi gerekiyor, hatta başlat tuşu bile yok, aşağıya kaydırmanızla birlikte video harekete geçiyor...

Burada konumuz sınırlar...



Candy Crush Saga oyununa ne diyorsunuz? Dünyanın en çok indirilen ve popüler olan oyunu... Size başlangıçta 5 can veriyor... İlk 5-6 oyunla bağımlısı oluyorsunuz, daha sonra bir şekilde oyun zorlaşıyor ve canlarınız bitiyor... Oyunda ilerledikçe ilerlemek istiyorsunuz ama o da ne? Yeni bir can için 30 dk süre geçmesi gerekiyor yada satın alabiliyorsunuz, siz tüketim toplumusunuz, bir an önce oyunu tüketip bitirmeniz gerekiyor ama yapamıyorsunuz...

Sizin o arsız dünyanıza zehir zemberek giriyor o "Maalesef canınız kalmadı" uyarısı...

Sınırlama bununla da kalmıyor, daha çok paylaşılmak için bölümler arası geçişe izin vermiyor, ya paylaşmalısınız facebook'tan ya da 24 saat bekleyerek 3 özel görevi tamamlamalısınız...

Günümüz dünyasında tüketim toplumunun arsızlığından faydalanmak diye bir olgu var gerçekten...

29 Kasım 2013 Cuma

Seçme Şiirler

Şimdi Biz

Şimdi susalım sevdiğim, dalgalar konuşsun
Beşiktaş sahilinden alsın hıncımızı

Hasret her geçen saniyede yüreğimizi yakmıştı ya...
Bitanem elimi tut şimdi
İstiklal caddesindeki kalabalık düşünsün yalnızlığı

Canım biz yine susalım, klarnetçi konuşsun
Dağlasın yüreğimi
Bundan sonra tüm şarkılar bana düğünümüzü hatırlatır
Biz şimdi kalalım
Vapur yol alsın
Kavuştursun sevenleri...


Münezzeh

Seninle tek bir an
Bu dünyayı yaşanabilir bir yer haline getirdi
Şimdi dileyin benden ne dilerseniz hey hat...
Beni ben yapan ve sana dokunmamı sağlayan ne varsa...
Kaçırdığım otobüs, eve giren hırsız, arkadan konuşan komşumuz...
Bu dünyadaki tüm güzellikler sana olan sevgimde buluştu sanki
Öyle aşığım ki sana...
Yüreğim dünyadaki dertleri yuttu
Öyle güzel gülümsedin ki...
Dün gece yeniden doğdu güneş..
Sevdiğim 24 Eylülden beri
Belki Can Yücel değilim ama
Candan yürek ile yüce bir aşk büyütüyorum koynumda
Mecnun değilim çölleri aşmadım
Haddim değil dağları delemem Ferhat gibi
Ama ben seni zamandan münezzeh severim...



Yalnızlık Değil Sensizlik

Gittin ya
Aslında sadece ben değildim hasret çeken...
Çay içtiğin bardak mesela
Dün geldiğimde çatlamıştı
Yorgan
Sarılanı olmayınca kendini yerlere atmıştı
İstanbul'da hava kapalı nedense, yağış bekleniyor
Evdeki adam garibim
Resimlerine bakıyor, eşyalarını kokluyor
Hayallerini senin güzelliklerinle süslüyor.
Ne gözlerinin ne ellerinin
Ne de o güneş açtıran gamzelerinin yerini hiç bir şey tutmuyor!
Yalnızlık değil bu satırları yazdıran
Sensizlik
Seni seviyoruz...


Beni Ben Yapan

Dost Candır,
Dost beni ben yapan
Bir varoluş hikayesidir ya dostluk
Hani sırtını yaslarsın

Bazıları ne acı anlayamazlar
Halbuki
Gören kahverengi gözler, bakmayı öğrenmiştir
Kulakların kabullenemediği sesleri sana aşılamıştır

Eğri duran belini düzeltmiştir belki kim bilir
Velhasıl dost
Doğumgünüm ya bugün
Beni ben yaptın ya
Allah benim ömrümden alıp sana versin


Kim Bilir?

Sevenler ve sevilenler,
Yalnızlar ve yalnızlar,

Yalnızlık dil, din, ırk, renk ayrımı yapmadan sarar ruhunu
Kavuşmak en büyük belirsizliktir hayatta
Evrende sadece biz mi varız yada maymundan mı geldik soruları önemsizdir!
Sadece daha adını bilmediğin, yüzünü bile görmediğin birini
Delicesine merak etmektir
Çaresizce tesadüflere heyecanlanmaktır.
Bu belirsizlik içerisinde özlem geçen şarkılarda hüzünlenebilir
Belki de aşık olmayı özlemiştir
Kim bilir?

26 Kasım 2013 Salı

Neden Mr. Anderson Neden? (Yaşamla İlgili Spoiler İçerir!)

Adem dünyaya yalnız gelmişti... Adem'den hemen sonra büyük ihtimal NEDEN? sorusu yaratıldı... Ve sordu Adem...

NEDEN?


Ne Neden? diye sorma şimdi... Kafandaki NEDEN sorusunu estetik olmayan bir operasyonla aldırmak istiyorsun biliyorum... Bu yaptığın şeyi diyorum NEDEN yapıyorsun? Bu yapmadığın şeyi diyorum aslında NEDEN yapmıyorsun? NEDEN ordasın yada değilsin? Adem mi? Bu soruyu paylaşabilsin diye Havva yaratıldı birlikte elma falan yediler, onların torunları halen bu sorunun peşinde...

Farkında mısın?

Bu soruyu sormak için kansere yakalanmana, sakat doğmana, sevgilinden ayrılmana, aç kalmana, herşeyi satın alabilecek kadar zengin olmana gerek yok... Var olman yeterli...

Ben Varım!



Çevir sayfalarını yaşamın, kitabı yaşa
Keşfetmenin en güzel şey olduğunu kelimelerde bulacaksın.
Oku

Aç kulaklarını Ey Dost, seste kaybolacaksın,
Diğer duyguların çalışmayacak, Odaklanacaksın
Dinle

Bilmek...
Gerçekten bilmek,
Ayağının olduğunu bilmek mesela
Ayakkabısız kalınca ağlamayacaksın!
Anla

Engel değil basamaktır
Sadece konuşmayacak, her bir zerrenle göstereceksin
Hücrelerin dile gelecek, manayı sözcüklere dökecek, susmayacaksın
Anlat

Farkına varacaksın sonunda!
Zamansız bir mekanda yolcu olduğunu
Sonunda!
Mükemmel bir hiç olacaksın.
Hakikat

Hangisi Sen?


İnsandan bahsediyorum... Herşeyiyle tüm bilim dallarına kaynak olan, hala tam olarak anlaşılamayan, ama derinlerine indikçe hayranlıklar uyandıran insan... Ne yapacağı asla kestirilemeyen, anlaşılmaya çalışıldıkça daha da karmaşıklaşan insan...


Sıkıntıları, sevinçleri, aşkı ve nefretiyle göz kamaştıran insan!

Sen nasıl oldu da hiç oldun?
Nasıl oldu da bu kadar mükemmelken bir hiçe dönüştün?
Yoksa mükemmelliğe ulaştında mı hiçim dedin?

Daha gerçekten neden ve nasıl mükemmel olduğunu kavrayamadan mükemmel zannettin kendini, yukardan bakmaya başladın... Hiçlikle mükemmellik arasında gidip gelen insanoğlu, neye ulaşmaya çalıştığını anlamaya çalışırken -hiç olamayan- diğer insanların nazarlarına mı geldi yoksa? Unvanlar mı yüklediler sana? mükemmel mi dediler, mükemmelliğin ne demek olduğunu bilmeyenler... Aynanı mı düşürdün yoksa, sana herşeyini gösteren...

Bu bilgi, sevgi, nefret sonsuzluğunda kayboldun, arayışa geçtin yalnızlığınla, nereye baktıysan bulamadın sorunun cevabını, demediler mi sana arasanda bulamazsın, demediler mi ölümsüzlük kaynağı aradığın şeye ulaştığında değil, arayış şeklinde sana gelecektir... İnsanoğlu anlaşılmaz işte tam hiç olduğunu anlayacakken, bunun farkına varmış olmanın getirdiği korkuyla nasıl da mükemmel dedin kendine?

Mükemmel bir Hiç


Ne olacak sandın? Ne ölümsüzlüğe ne de aradığına ulaşabilirsin, sadece arayabilirsin, ararken sana unvanlar verirler dikkat et aynanı düşürüverirsin... Yine mükemmel derler sana hiç olduğunu bile bile mükemmelim dersin hiçliğini kaybedersin...

İnsanoğlu şu kısacık, -sonrasında ne olacağını blmediği sadece ne anlatıldıysa onu yaşadığı- dünyadan göçüp gidecek, hiç olduğunu kabul ederse mutlu olacak, tüm onu etkileyen etkenlerden sıyrılıp sadece temiz ve saf şekilde arayacak... Kabul etmeyip mükemmelim diyenler, o inanılmaz mükemmelikleri hiçlikleriyle karşılaştıklarında anlayacaklar gerçekleri... Kısacık mutluluklarına gülecekler bu farkındalığın ardından... Ağlamak yok aynada gördüğünün aslında bir hiç olduğunun ama aslında kendisinin mükemmel olduğunu anlayacak...

Ne olacak sanıyordunuz tabii ki cezalandırılmayacaksınız, size mükemmel bir hiç olduğunuz tabii ki gösterilecek, sadece bu hiçliğin bilgi sonsuzluğunda küçücük bir hiçken farketmenin hazzına varamayacaksınız ve bütün yokluğunuz boyunca bununla yaşayacaksınız.

İnsan SEN MÜKEMMEL BİR HİÇSİN! Neleri başarabileceğinin farkında değilsin, anladığında diğerlerinin söylediklerinden sıyrılıp hiçliğine kavuşacaksın... Aynada hiçliğini gör, ve o hiçliği yansıtan gerçek mükemmelliğe şükret...

Mutluluğu aramakta ara elbet bir gün anlarsın ne kadar mükemmel bir hiç olduğunu...

2 Ekim 2013 Çarşamba

ABD'de Öğretmen Maaşları ve Giderleri; Breaking Bad Walter White

Walter White sıradan bir kimya öğretmeni değil, öğretim için tüm materyalleri kullanan, ütopik, kahraman bir öğretmen.


ABD'de Öğretmenlerin Geliri; Breaking Bad dizisi, Karakter Walter White...

"Breaking Bad" dizisinde "Walter White" 50 yaşında bir lise kimya öğretmeni olan karakterdir... 2. sezon 3. bölümde, tam zamanlı olarak çalışırsa yılda 43.700 $ kazanabileceğini söylüyor... Bu da ayda 3.641 $ eder... Dikkatinizi çekmek istiyorum bu adam öğretmen! Ayrıca kendisi fen zümre başkanı, bu da maaşının bu yüzden çok olabileceğini düşündürüyor, ayrıca 50 yaşında olduğu için memuriyet derecesi gibi bir şey varsa bu yüzden de normalden daha çok maaş olabilir, ABD'de bir öğretmenin başlangıç maaşını göstermez... Yine de geçinemediği için işten sonra araba yıkayıcıda çalışıyor... Geçinememesinin sebebi mortgage ödemeleri yada yüksek sağlık harcamaları olabilir. 

ABD'de Üniversite Harcamaları

2. sezon 1. bölümün başlarında şöyle bir hesap yapıyor... 2 çocuğa sahip ve onların iyi bir üniversitede okumasını istiyor ancak bildiğiniz gibi iyi bir üniversitede okumanız için ya özel bir yeteğiniz ve buna paralel alacağınız burslar olmalı yada paranız... 

Yılda çocuk başına 45.000 $ versem diye hesaplıyor ve 4 yıl okula devam ettiklerini varsayıyor... Toplamda 2 çocuk için 360.000 $ üniversite harcaması yapması gerekiyor... 

ABD'de Bir Öğretmenin Aylık Gideri

Yine 2. sezon 1. bölümde giderlerini de hesaplıyor... Gider elbetteki yaşadığınız yere göre değişir, Walter White ve ailesi New Mexico ABQ'da yaşıyor... Burası ABD'nin diğer bölgelerine göre yaşamın daha ucuz olduğu, sakin, az nüfuslu bir bölge... Geçim gideri, yemek, kıyafet ve diğer gereksinimler olarak kalemlere ayırıyor ve tüm bu kalemler için ayda 2.000 $ harcayacağını toplamda yılda 24.000 $ gider olarak hesaplıyor...

ABD'de Bir Öğretmenin Eve Sahip Olması; Mortgage

Aynı bölümde giderlerini hesaplarken ev borçlarına da dikkat çekiyor. Kalan toplam Mortgage ödemesi 107.000 $, konut kredisi 30.000 $, toplamda 137.000 $... 


Tüm bu konuşmaların başında enflasyon düzeltmelerini de hesaba kattığını belirterek hesaba başlıyor... Bu arada bahsi geçen 2. sezon 8 mart 2009 yılında çekilmiş durumda...

Bilginize...


29 Temmuz 2013 Pazartesi

Yeni Başlayanlar için İslam'ın Eşcinselliğe Bakışı Sıkça Sorulan Sorular


Eşcinsellik haram mı? diye bir soru olamaz. Bu haldir, hak ve gerçektir...

Eşcinsellik değil, Livata haramdır... Yani anal sex, arkadan ilişki demektir. Kadın-kadın, erkek-erkek, kadın-erkek kim arasında olursa olsun günahtır. Yasaklanmıstır! Erkek-erkeğe ne kadar günahsa kadın-erkeğe de o kadar günahtır.

Eşcinseller bu hal yüzünden dinden çıkmazlar, tövbeleri seninkinden çok kabul bile olabilir...

Eşcinsel olmak günah değildir, livata haramdır, günahtır... Günahlar çeşitlidir; İçki içmek, yalan söylemek, zina etmek, domuz yemek, gıybet etmek, kul hakkına girmek haramdır, günahtır... Diğer günahların tövbesinin kabulü ne kadar mümkünse livatanın da tövbesi o kadar mümkün hatta +1'dir...

Eşcinsel cehennemliktir diyemezsiniz!

Sizin cehenneme gitme ihtimaliniz ne kadar ise onun ki de o kadardır... Herkes çok bilinmeyenli bir denklemin parçasıdır, kimin nereye gideceğini yalnızca Allah bilir, sen onun neler yaşadığını biliyor musun?

Eşcinsellik hastalık ya da psikolojik rahatsızlık değildir! Sonradan olmaz doğustan gelen bir haldir...

Toplumda tercih edilmesi her açıdan zor olan bir durumu sonradan tercih edemezsiniz, bedeniniz herşeyi ile tercih ettiği için oraya yönelirsiniz...

Eşcinselleri Öldürmek Nefret Suçu Kapsamına Alınmalıdır! Eşcinselleri öldürenlere, küçük kızlara tecavüz edenlere cezai indirim uygulanmaktadır!


Eşcinseli dışlayamazsınız!

Dışlayıp işe almazsanız, bulunduğunuz mekana almazsanız, zalime itersiniz, sonra hayat kadınlığı işi yapmaya başlayınca bir de suçlayamazsınız, vebali sizin boynunadır... Kul hakkını unutmamalısınız!

Eşcinsellere Müslüman nasıl davranmalıdır?

Dünya hayatı senin için bizden çok daha zor deyip yanında olduğunuzu söyleyiniz, bol bol dua ediniz, livatanın haram olduğunu bilmesini sağlayınız, içkiyi bırakamayan alkolikten farkı yoktur, haram olduğunu bile bile içer ancak bırakamıyordur... Livata da böyledir...

Eşcinsel evlilik!

Eşcinseller evlenebilmelidir, alkol içilen yerleri nasıl yasaklayamazsanız, genel evleri nasıl yasaklayamazsanız, eşcinsel evliliklerini de yasaklayamazsınız! Dört duvar arası seni ilgilendirmez!

İnsanın günahı tercih etme hakkı vardır!

Bir insanı sırf alkol içiyor diye diğer tüm hak ve özgürlüklerinden alıkoyamadığınız gibi eşcinselleri de livata günahını işliyor diye temel haklarından mahrum edemezsiniz!

Çocuklarımız eşcinsellere özenirse ne yaparız?

Bu iş özenmeyle bir ömür sürdürülemez! Kısa vadeli bir özenti oldu ise Kusura bakmayın bu sizin eşşekliğinizdir!

Kuran'da Lut kavmi livata yüzünden helak oldu sen ne diyorsun? Diyenler olabilir

Kuran'da helak olan sadece livata günahını işleyenler değildir, günahı sistemli hale getiren bütün kavimler ve özellikle Allah'ı ve gönderdiği peygamberi reddedenler helak olmuştur, helak olayı en çok zalimlere uygulanmıştır... Sen sırf işine geliyor diye bunu kullanamazsın!


Kaynaklar

1 - Konu Fihristi L harfi, Lut içeren ayetler


2 - Helak Edilen kavimler neden Helak edildi?

http://karatasali.blogcu.com/helak-edilen-kavimler-ve-helak-sebepleri/4175401

28 Temmuz 2013 Pazar

Ey Benim Gibi Düşünmeyen İnsan



Ey benim gibi düşünmeyen insan
İyi ki varsın!
Sen benim fikrimi zikrimi yegane sorgulayan
Aynamsın!

Elimden düşüremem at gözlüklerimi
Kendimi tanımamı sağlayan faydamsın
Ancak bir muhalif der; at gözlüklerini
Sen benim her aksiyonumda
Yeniden açtığım temiz sayfamsın

Kasabamdan çıktım indim Şehr-i İstanbul'a
Baktım…
Oruç tutmayanlar, Allah'a inanmayanlar var
Atatürk'ü değil, apoyu lider edinenler var
Kadını değil, erkeği seven erkekler var
Sarıklısı var, mini eteklisi var
Baba; herkes bizim gibi sandım
Öyle olmadığını gördüm…

Senin gibi düşünmeyenler ne kadar hatalıydı
Senin gibi düşünmeyenler hain yada satılmıştı
Fakat gördüm tercih var, hak var
Gördüm ki benim gibi düşünmeyenler yaşamayanlar var
Dost oldum, dinleyen oldum, anlatan oldum
Gelişimin değişimde yenilikte olduğuna vardım
Değişmek dönmektir, dönekliktir güzel ülkemde
Döndüm.

Şimdi farklı düşünüyoruz seninle baba
Benim gibi düşünmüyorsun ve çok güzelsin
Bildim.




Halil Kürşat Eröz (HKE) 28.7.2013



Yoksa Cehennem Yaratılmazdı!

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Osmanlı'da Kapı Tokmakları Zamanın Kapı Önü Bekçileri

Tokmakların dili vardır, yüzük olmayan el bekar evini söyler.


Kapı tokmakları yabancısı olduğumuz şeyler değillerdir. Şimdilerde çelik kaplama apartman kapıların üstünde bulunan tokmaklardan bahsetmiyoruz. Müzelerde, saraylarda, tarihi konaklarda, ibadethanelerde hatta biraz daha genel düşünürsek Anadolu'da bulunan köy evlerinde görülen kapı tokmakları işlevlerinden daha çok anlamlarıyla dikkat çeker. Tokmak adını verdiğimiz alet, temelde ses duyurmak için kullanılır. Tek parçadan oluşan tokmak, köçek adı verilen bağlantı halkası ile kapıya takılır. Tokmağın altında ayna dediğimiz süsler bulunmaktadır. Bazen de tokmak olduğu gibi takılır. Tokmak kolu vurduğunda ses çıkarılması için alt ucunda yine kanat tahtasına çakılmış bir kabaraya vurulur. Bu tokmaklar kapılara, gerdanına gösterişli bir kolye takan kadın havası verir. İşlevsel olarak gerekli (zilin icadından öncesini düşünürsek), görsel olarak zarif olan tokmaklar, daha içeri girmeden, içeride bizi nelerin beklediğini yansıtır.

Yaşam Tarzı, Estetik ve Statü Göstergesi Kapı Tokmağı


Yaşam ve Tokmaklar

Tokmaklar, bir milletin, bir topluluğun veya ailenin; sanat görüşüne, yaşadığı tarihi olaylara, zamana ve mekana göre şekil alırlar. Kapı tokmaklarını Türk kültürü açısından değerlendirirsek bunun en önemli örneğini, İslamiyet öncesi ve sonrası dönemden verebiliriz. İslamiyet öncesinde, eski Türklerde kapı tokmakları hayvan motifleri ile ünlüydü. Çünkü Türkler, kuvvetli bir hayvana ait biçimlendirilmiş nesneyi üzerlerinde veya yakınlarından bulundurmakta o kuvvetin kendilerine geçmesini ümit ediyorlardı. O yüzden dönemin ustalarının en popüler şekli, güçlü hayvan motifleriydi. Bahsi geçen dönemde en çok aslan ve yılan motifleri tercih ediliyordu. Bu inançlar o kadar uzun sürmüştür ki, Selçuklu hayvan kompozisyonlarının Orta Asya inançlarına bağlı sembolik anlamlar taşıdıkları anlaşılır. Aslan, sfenks, kartal, grifon gibi hayvanlar kullandıkları yere göre bazen hükümdarlık, bazen de ölüm sonrası yaşam ve cennet sembolü olarak yer alıyordu. Bu figürler zaman içinde değişime uğramışlar, İslamiyet'in kabulünden sonra hayvan ve insan tasvirleri azalmaya başlamış; bir süre sonra da yok olarak yerlerini sade şekillere, halkalara, oval ve yuvarlak formalara, çiçek ve el motiflerine bırakmışlardır. Osmanlı döneminde ise tokmaklar, mahremiyeti koruyan en önemli araçlardan biriydi.

Tokmakların Anlattıkları Şeyler Var

Osmanlı döneminde kapı tokmakları verdiği mesajlarla ön plana çıkar. Bu dönemde tokmaklar şekillerine hatta çıkardıkları seslere göre farklı anlamlar taşırdı. Kimi, kapıların üzerinde ana tokmakların altında ikinci bir tokmak vardır. Kapıdan büyük tokmağın sesi geliyorsa, gelen misafir erkek, küçük tokmağın sesi geliyorsa gelen misafir kadındır. Zor durumda kalan birinin kapı halkasını tutması kapıya sığınmak anlamındadır. Bektaşilerde ise kapı üç kere çalınırdı. Birincisi Allah, ikincisi Hz. Muhammed, üçüncüsü Hz. Ali'yi ifade etmekteydi. İki kanattaki halkalar birbirine kurdele ile bağlanmışsa evde kimse yok demekti. Osmanlı döneminde en yaygın kapı tokmakları, el şeklinde olan tokmaklardı. El formundaki tokmaklarda kimi elde yüzüğün hiç olmaması, kimi elde orta parmakta ve yüzük parmağında yüzüğün olması ev sahibinin bekar, evli yada dul oluşunu simgeler. Kapı tokmakları ailenin sosyal statüsünü de anlatabilirdi. Mesela zenginin kapı tokmağı kalın, ağır süslüdür ve pirinçten yapılır. Fakirin ise ince, basit, demir ve halkadandır.



Günümüzde Kalan Narin Eserler

Günümüze kadar ulaşan kapı tokmaklarını birçok tarihi yapıda, konak ve sıradan evlerde görme imkanı bulunuyor. Özellikle İzmir ve çevresindeki köylerde hala kullanılan halka kapı tokmakları, İstanbul'da bulunan Ayasofya, Rumeli Hisarı, Çinili Camii, Fatih Kütüphanesi'nde yer alan heybetli kapıların şaşalı tokmaklarını görmemiz mümkündür. Ayrıca Rum, Ermeni, Musevi konaklarında ve apartman kapılarında bu örneklerle daha çok karşılaşırız. Fakat Hristiyan toplulukların kapılarında daha çok sivri burunlu dolgun dudaklı insan portreleri görürüz. Anadolu'da ise bu gelenek kuvvetli bir şekilde yaşatılıyor. Özellikle, Konya'da Mevlana Mescidi, Hürrem Paşa Konağı'nda yer alan burma halkalı tokmaklar, Safranbolu evlerinin çiçek motifli tokmakları ve Diyarbakır köy evlerinde bulunan akrep kuyruğu şeklindeki tokmaklar günümüzün konuyla ilgili en güzel örnekleri arasında yer alıyor.

Alıntıdır; Yazı: Merve Korkmaz - Paylaşım Dergisi Sayı 26 Sayfa 46

10 Mayıs 2013 Cuma

Mastermind Ustalık Alanları



 
Mastermind Türkiye, Ustalık Alanına Göre Sorular Soruyor.

Mastermind yarışması para ödülü olmayan, kendine has tarzı olan, sadece bilgiyi ölçen bir yarışma programı... Kendi soru kategorinizi kendiniz seçebildiğiniz olabildiğince sadelikle bilgi ölçen BBC'nin meşhur yarışma programından uyarlanan Altan Erkekli'nin sunduğu NTV'de yayımlanan yarışma programıdır.

Yarışmaya başvuru yapmak için Mastermind Türkiye Katılım Formunu doldurmanız gerekiyor.

Ben Hangi Alanda Ustayım?


Bu yarışmanın en sevdiğim yanı katılım formu... Bu formu doldurmaya kalktığınızda hayatta belki de ilk kez kendinize; "Ben Neyi İyi Biliyorum?" "Ben Hangi Konuda Ustayım?" sorularını soracaksınız. Hiç birşeyde usta olmadığınızı anlamanız an meselesidir. Yada kendinize ne konuda güvendiğinizi anlayacaksınız. Kendini tanımanın güzel bir yolu olduğunu düşünüyorum.

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır

Yunus Emre'nin dörtlüğünü hatırlamadan geçemeyeceğim... Aynı zamanda Kim 1 milyon ister yarışması başvuru formu da kendinizi tanımanıza yardımcı olur, paranız olduğunda ne yapacağınızı düşünmeniz ve paranız olduğunda ne yapacağınız ile ilgili fikriniz olması da kendinizi bilmenizi sağlayacaktır.

Mastermind İngiltere Yarışmasında 29 Ocak 2010 tarihindeki programda Kajen Thuraaisingham isimli (Sri Lanka asıllı vatandaş-benim tahminim) ustalık alanı olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü belirtmiştir.
http://www.bbc.co.uk/programmes/b00qhl2q
Yarışmacı sorulan soruları bilemeyerek gelmiş geçmiş en kötü mastermind skorunu elde etmiştir. 
Benim asıl merak ettiğim sorulan sorular nelerdir? Programda sunucu Kajen'e 14 adet Atatürk ile ilgili soru sormuş ancak bu sorulara ulaşamadım, acaba bu konu hakkında bilgisi olan var mı, ben programda sorulan soruları öğrenmek için BBC'ye mail gönderdim ancak bir dönüş olmadı...
İlgili Haberler
http://www.liveleak.com/view?i=a49_1265138746
http://www.dailymail.co.uk/tvshowbiz/article-1247868/Who-got-lowest-Mastermind-score-Er--Embarrassment-software-analyst-posted-just-points.html

Mastermind Türkiye Yarışma Programı Ustalık Alanları


Bazı yarışmacılar birden fazla yarıştığı için yada farklı yarışmacılar aynı ustalık alanını seçtiği için ustalık alanları kendini tekrarlamış olabilir.

Mastermind 1. Bölüm Ustalık Alanları

Orhan Pamuk
70'li yıllar Türk Pop Müziği
Dünya Kupası Tarihi
Turist Ömer Serisi

Mastermind 2. Bölüm Ustalık Alanları

Amerikan Bağımsız Sinemacılarından Jim Jarmush
NBA
20. Yüzyıl Avrupa Siyasi Tarihi
Anadolu'nun Doğal ve Tarihi Güzellikleri

Mastermind 3. Bölüm Ustalık Alanları

Tarantino Filmleri
Astroloji
Eskişehir
Cumhuriyet Dönemi Romanları ve Romancıları

Mastermind 4. Bölüm Ustalık Alanları

Tenis
Heavy Metal Tarihi
Avrupa Coğrafyası
Son 10 Yılın Eurovision Şarkı Yarışmaları

Mastermind 5. Bölüm Ustalık Alanları

Anadolu Uygarlıkları
Türkiye Süper Lig Tarihi
Kemal Sunal
80'li Yıllar Pop-Rock Müzik

Mastermind 6. Bölüm Ustalık Alanları

Avrupa Futbolu
Cnbce Dizileri
Türkiye Coğrafyası
Yunan Mitolojisi

Mastermind 7. Bölüm Ustalık Alanları

Türkan Şoray
Manchester United
Türk Tiyatrosu
2. Dünya Savaşı Tarihi

Mastermind 8. Bölüm Ustalık Alanları

Ralli ve Formula 1
70'ler 80'ler Yeşilçam Sineması
Michael Jackson
Galatasaray

Mastermind 9. Bölüm Ustalık Alanları

Osmanlı Kuruluş, Yükseliş, Duraklama Dönemleri
Ülkeler ve Başkentleri
Klasik Polisiye Edebiyatı
Çanakkale

Mastermind 10. Bölüm Ustalık Alanları

Ankara
Fenerbahçe
Elif Şafak
Yüzüklerin Efendisi

Mastermind 11. Bölüm Ustalık Alanları

Türk Yönetmenler
The Beatles
Beşiktaş
Roma

Mastermind 12. Bölüm Ustalık Alanları

İstanbul'un Boğaz Semtleri
Astronomi
İngiliz Edebiyatı
90'lar Türkçe Pop Müzik

Mastermind 13. Bölüm Ustalık Alanları

Cem Karaca
Osmanlı Padişahları
TenTen
Bilim Kurgu Filmleri

Mastermind 14. Bölüm Ustalık Alanları

Oskar alan Filmler
Türk Halk Müziği
1945 Sonrası Türkiye Siyasi Tarihi
Harry Potter

Mastermind 15. Bölüm Ustalık Alanları

60'lı ve 70'li Yıllar Rock Müzik
Türkiye'nin Gölleri
Agatha Christie Kitapları
2000'ler sonrası Türk Sineması

Mastermind 16. Bölüm Ustalık Alanları

Karikatür ve Mizah
Sovyetler Birliği Tarihi
Türkiye'de Arabesk Müzik
Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar

Mastermind 17. Bölüm Ustalık Alanları

Anadolu Uygarlıkları
80 sonrası Türk Edebiyatı
Jim Carrey Filmleri
Astroloji

Mastermind 18. Bölüm Ustalık Alanları

Osmanlı Kuruluş ve Yükseliş Dönemi
İstanbul'un Boğaz Semtleri
Kenan Doğulu
Fenerbahçe

Mastermind 19. Bölüm Ustalık Alanları

Nuri Bilge Ceylan
19. Yüzyıl Rus Edebiyatı
2. Dünya Savaşı
The Beatles

Mastermind 20. Bölüm Ustalık Alanları



Mastermind 21. Bölüm Ustalık Alanları

Harry Potter
Türk Sineması
Yunan Mitolojisi
Avrupa Şehirleri

Mastermind 22. Bölüm Sezon Finali Ustalık Alanları

Astroloji
Fenerbahçe
Yunan Mitolojisi
Avrupa Birliği Tarihi



9 Mayıs 2013 Perşembe

Hoşgörü Üniversitesi Güzel Hareketler Bölümü



Farklı İnançlara Saygı Duruşu

Kuzguncuk, farklı inançlara mensup insanların hoşgörü içinde bir arada yaşadığı bir yer. Mahallede pek çok cami, kilise ve sinagog yan yana. Bunlardan en göze çarpan, Kuzguncuk iskelesi karşısındaki Surp Kirkor Lusaroviç Kilisesi 1835'te, bahçesindeki Yeni Cami 1852'de ve İcadiye Caddesi'ndeki Beth Yaakov Sinagogu 1878'de yapılmış. 1950'li yıllara kadar Müslüman halk azınlıkta olduğundan mahallede cami yokmuş. Müslüman cemaat çoğalınca bir camiye ihtiyaç duyulmuş ve bütçesi yeterli olmayan Müslüman cemaatin yardımına mahallenin Ermeni cemaati yetişmiş. Ermeni kilisesi, bahçesinin bir bölümünü cami yapımı için bağışlamış ve inşaatı için yüklü bir miktar para yardımı yapmış. Kilisenin yapımına da devrin padişahı Abdülaziz yardımda bulunmuş.

Kaynak: "Kuzguncuk", Skylife Dergisi, Şubat 2008; "Huzur ve hoşgörünün buluşma noktası: Kuzguncuk", Murat Girgin, 11 Mayıs 2011, wordtravel.com

5 Mayıs 2013 Pazar

İlk Çevreci Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi %100 Gerçek


Yıllar önce Manisa'ya giden herkes tek bir kişiyi merak ederdi: Manisa Tarzanı. Asıl adı Ahmet Bedevi olan Manisa Tarzanı ağaç ve doğa sevgisinin önderi ve ülkemizin bilinen ilk çevrecisidir... Manisa'nın Spil dağında küçücük bir kulübede yataksız, yorgansız, eşyasız kendi başına yaşayan Ahmet Bedevi, yaz-kış giydiği siyah şortu ve uzun siyah sakalıyla, ünlü Tarzan kahramanıyla özdeş gibiydi.

Ahmet Bedevi Kimdir?

1899 yılında Bağdat'ta bir şeyhin oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Bedevi, gençliğinde hem annesini hem de babasını kaybedince Türkiye'ye geldi. Kurtuluş Savaşı sırasında Kahramanmaraş ve Gaziantep'te işgalci kuvvetlere karşı savaştı. Savaşta gösterdiği başarılardan dolayı İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Manisa'ya yerleşiyor ve Manisa'yı yeşillendiriyor.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 1923 yılında Manisa'ya gelen ve yerleşen Ahmet Bedevi kendini kısa sürede herkese sevdirdi. Giyimi, kuşamı ve yaşam şekli nedeniyle Manisalılar tarafından Manisa Tarzanı olarak çağırıldı. Uzun yıllar belediye temizlik ve bahçe işlerinde çalışan Bedevi, bıkmadan, usanmadan Manisa'nın caddelerine ve parklarına fidanlar dikti ve onları özenle büyüttü. Bugün Manisa'yı yeşillendiren bütün ulu ağaçların dikilmesine o öncülük etti. Geldiğinde kupkuru bir şehir olan Manisa, onun sayesinde yemyeşil oldu. Bu nedenle Manisalılar onu çok sevdi.

Manisa Tarzanı, ağacın yeşilinde bulduğu mutluluğu insanlarla paylaştı, doğayla iç içe yaşamanın güzelliğini onlara öğretti ve yıllar önce Manisa'da çevre bilinci oluşturdu. Maaşını yoksul çocuklara hediye olarak dağıtan Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963'de ardında yemyeşil bir Manisa bırakarak vefat etti. Görkemli bir cenaze töreniyle Manisa'da toprağa verildi.

Manisa'da anıtları dikilen Manisa Tarzanı bugün de hala sevgi ve saygıyla anılmaktadır.

Şekerbank Çocuk Dergisi'nden alınmıştır. (Sayfa10)


Ben Manisa'da Ahmet Bedevi'yim!


Bazı insanlar vardır... Oyun kurucudurlar... Gelirler, geldikleri kurumu, aileyi, şehri, ülkeyi, dünyayı değiştirirler... Bıçak gibi keskindir davranışları... Takıntılıdır... Delilik ile kahramanlık arasında ince bir çizgi vardır... Uzun süre deli derler, ancak O oyun kurucudur, kahramandır, davranışlarının keskinliği asla değişmez, sonunda kabullenirler, kahraman ilan ederler, arkasından yürürler, onunla ilgili hikayeler anlatıp onun gibi olmaya çalışırlar...

Kahramanların Engelleri Yoktur!

Ahmet Bedevi... Deli söylentilerinden kalmış bir lakap; Manisa Tarzanı... Ağacı, doğayı sevdi... Doğa ile evlendi, koyun koyuna uyudu... Aşk dedikleri... Geldi değiştirdi Manisa'yı... İmkansızlıklar engelleyemedi, yokluk önünde duramadı, yöneticiler bürokrasi değiştiremedi... Çok özel bir eğitim almadı Ahmet Bedevi sadece Anadolu insanıydı... Sadece doğayı sevdi, sevdiğini her yere ekti...

Ahmet Bedevi Zor Soru olacak Kadar Bilinmiyor!

Tarzan bir hikayenin karakteriydi... Ahmet Bedevi %100 gerçekti... Manisa ne kadar yeşilse o kadar gerçekti... Tarzan hakkında onlarca film, animasyon, kitap, çizgiroman, hikaye yazıldı, çizildi, gösterildi... Ahmet Bedevi ise kim 1 milyon ister yarışmasında sorulan zor bir soru olarak kaldı...



Ahmet Bedevi'yi doğayla ilgili her yere götürmek...


Birgün bir evladım olursa ve ona doğa sevgisini aşılamak istiyorsam, Ahmet Bedevi'yi anlatırdım, gidip bir ağaç dikerdim onunla ve adını Ahmet Bedevi koyardım... TSK'nın Mehmetçikleri var ise TEMA Vakfının da Ahmetçikleri olmalıdır... Ahmet Bedevi kadar ağacı doğayı sevemeyebiliriz, ama Ahmet Bedevi'yi herkese aşkla anlatabiliriz, ders kitaplarımıza koyabiliriz...

Manisaspor taraftar grubunun adı "Tarzanlar"dır. 1934 yapımı Johnny Weissmuller' in oynadığı Tarzan filmini izleyen halk hacı, hacı topçu lakaplarını taktıkları Ahmet Bedevi'ye Tarzan demeye başlarlar.

Kahramanların Kayıpları Kazanca Dönüşür

Ahmet Bedevi'nin Kurtuluş Savaşı sırasında kaybettiği nişanlısı Meral'i vardır. Kahramanlar birşeyler kaybederler, kaybettikleri yerde bin can yeşerir. Ahmet Bedevi ağaçlara Meral'im, fidanlara çocuklarım demekten geri kalmamıştır. Meral'den başkasına bakmadı mı yoksa Meral'i doğada mı buldu bilmiyoruz...

Talat Bulut'un başrolünde oynadığı Ahmet Bedevi'nin hikayesinin anlatıldığı Manisa Tarzanı filmi ilk çevreci film olma özelliğini de taşır. Aşağıda filmden bir kesitte bulabilirsiniz.

28 Şubat 2013 Perşembe

Kelebeğin Rüyası

Ya aslında bir kelebek isek ve bu çile dolu dünyamız rüyadan ibaretse?

Ömrünü 24 saat kadar bildiğimiz kelebeğin, ömrü ne ki rüyası ne olsun? diye düşünüp çok konuşulan filme gittik... Genelde popüler yapımlar standartları kaşırlar ve dar çerçeveden çıkamazlar o yüzden sanatçı ruhlular popüler olana her zaman mesafe ile yaklaşmışlardır... Ben mi? Ben tam bir popülistim, Murat Boz dinler, herkesin sevdiği ne varsa ben de severim...

Bu arada filmden önce beklerken kelebekleri düşündüm, kelebek deyince aklıma sadece o çok az yaşayabilen, baharda kırlarda gezip çiçekten çiçeğe polen taşıyan sevimli hayvanlar geldiğini farkettim... Peki gerçekten kelebekler rüya görebilir miydi?

Bir kere kelebeklerin 1 gün yaşayabileni olduğu gibi 1 yıla kadar da yaşayanları olabiliyormuş... Bir de insanda nasıl 9 aylık bir anne karnı maratonu var ise kelebeklerde de tırtıl maratonu var... İpek böceği kozasından çıkar ya hani bir resim vardır... Kelebek olgunlaşır ve uçmaya başlar, uçmaya başladığından itibaren kelebek deriz onlara...

Kelebek mi kelebek de yine göreceli güzeldir, geriye kalan hersey gibi... Eğer çok yakından bakarsanız bir güzellik göremezsiniz, ancak belli bir mesafeden bakarsaniz güzelligini farkedersiniz.

Kelebek dediğiniz uzaktan güzeldir, yüzüne tüylerine odaklanırsanız bir güzellik göremezsiniz!


Kelebeklerde konu çok, bir de bunların etkisi var... Bunlardan bir tanesi dünyada bir yerde bir kanat çırpıyor, bir anda bir hava dalgası oluşturuyor, bu hava dalgası rüzgara ekleniyor, rüzgar fırtınaya, fırtına sular sellere dönüşüyor, ABD'de selden dolayı üretim yavaşlıyor, yavaşlayınca Asya ve Avrupa bundan etkileniyor ve küresel kriz çıkıyor... İşte kelebeğin bu kadar önemli olabilme ihtimaline; Kelebek Etkisi diyoruz...

Neyse biz filme dönelim...

Bir gün bir ermiş rüyasında bir gün boyunca kelebek olduğunu görmüş, sonra uyanınca düşünmüş; ya aslında "bu insan yaşamım" kelebeğin gördüğü bir rüya ise ve rüyadan uyanacaksam?

Zonguldak'ta doğmayı tercih etmemelerine rağmen dünyanın en zor işini yapmak zorunda bırakılan maden işçilerini unutamam herhalde artık... Ama bir kelebeksek, bu maden işçiliği ve Zonguldak'ta doğma durumu bir rüyaysa ve uyandığımızda kırlarda uçmaya devam edip o çiçek senin bu çiçek benim seksüel bir köprü görevi görmeye devam edeceksek? Zonguldak'ta doğanların dünyanın en zor işini yapmak zorunda olmamasının tek bir şartı var, hasta ve ölecek olmak! Söyleyin hangisini tercih edersiniz? Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalansaydım kesin şair yada ressam olurdum... Şimdi neden olamıyorum, bir kelebek olduğum ve aslında rüyada olduğum için mi? Düşünsenize bu bir hayal olsaydı... Hiç insan hayalinde maden işçisi olur mu? Verem olur mu? Hayal dediğiniz %100 kalitenin tercih edildiği rüya!lardaki ortamdır... Örneğin Audi A5 hayali kurulur mu? Büyük ihtimal Q7, Ferrari, Maserati yada X6 hayali kurabilirsiniz... Ulaşabileceğinizi düşündüğünüz şeyler hayaliniz olamaz, doğasına ters!

 A5 cok güzel de olsa hayalini kurmazsiniz... Cünkü hep daha iyisi vardir.

Film bazı tabuları yıkmaya çalışmış;

Suzan sorar; Ne iş yapıyorsunuz siz?
(Edebiyat Öğretmeni Behçet Necatigil olan Rüştü ve Muzaffer ne desin?)
Muzaffer ve Rüştü; Şairiz biz...
Suzan devam eder; Bir iş yapmıyorsunuz yani!
(Şairliği bir şey olarak kabul etmeyen zihniyete ne denir? Zorunlu olarak bir şey söylenmelidir onun anlayacağı!)
Muzaffer ve Rüştü; Memuruz biz...

Şirket kuran ve internet sitesinden projeksiyon, perde falan satan bir mühendisi düşünün, makine mühendisliğinden mezun olmuşsunuz, öğretmen babanıza sorduklarında ne diyecek?

Naptı sizin oğlan?
Valla bir şeyler yapıyor işte!

yada

Evlenmek istediğiniz kadın babası ne iş yapıyor diye sorduğunda ne diyecek?
(Ben iş adamı demesini önerirdim...)
Ama büyük ihtimal makine mühendisi diyecektir :D

Bunlar söylemlerdir, farkında olmadan söylemlerimiz kültüre dönüşür, şairliğin işten kabul edilmediği bir ülkede şair yetişemez, şair olmayı tercih edenler ya tuzu kuru zenginler yada veremliler, aidsliler olacaktır...

Behçet Necatigil'i artık tanıyorum, bir film yada bir sanat eseri tanıtabilir ancak bir şairi... Kelebeğin Rüyası Behçet Necatigil'i tanıttı bizlere... Zonguldak'ta bir öğretmendir Behçet Hoca... Şaire kıyamaz, kıymet verir, bizim Muzaffer ile Rüştü'nün hocalarıdır...

Kabatas lisesi mezunudur... Istanbulu bilir... Kelebegin rüyasinda güzel seyler görmesini saglayabilir... Bir de simdi Ordu'da olan dostuma Behcet Hocadan bir siir paylasalim, hep oldugumuz yeri hatirlatalim...

BARBAROS MEYDANI

Biliyorum ayıp ve mânasız 
Ama peşlerinden gidiyorum 
Gezmeye çıktıkları vakit 
Ana kız. 

Utanır da belki 
Anasının sırtındaki 
Yeldirmeden, 
Kız bir adım önde gider 
Sezdirmeden. 

Beşiktas'ta Barbaros Meydanı 
Sağı anıt, solu türbe 
Ortası kare şeklinde, 
Parkıdır yoksulların 
Bilhassa yaz ayları. 

Fidanların, mezarların önünde 
Yontulu taşlar çepçevre, 
Yer yer banklar konulmuş, 
Meydana dolmuş millet 
Sıra sıra oturmuş. 
Ah genç kız kalbi, 
Sıralara bakar elbet. 

Meydanın ilerisi deniz kıyısı 
Karaya çekilmiş kayıklar 
İskele gazinosu yanda 
Sulara dökülmüş ışıklar 
Üsküdar şu karşısı. 

O nemli topraklara 
Ana çöker yorgun argın, 
Kalmış gözü arkada 
Kendi ayakta kızın.