21 Şubat 2013 Perşembe

Günümüzde Mutlu Olmak Çok Zor!


Bir zamanlar çok uzakta değil, Sinop’ta, çağının en büyük filozofu Diyojen yaşıyordu… Evim dediği fıçısı, su içebildiği tası ve yarenlik ettiği köpeğinin dışındaki her şeyin fazla olduğuna inanıyor, “insan ihtiyacı olanla yaşamalı ihtiyaç duymadığı şeyleri ise terk etmeli” felsefisini güdüyordu. Bir gün çocukların eliyle su içtiğini görünce tasını yere çalıp kırdı, artık ona da ihtiyacı yoktu…
         Birilerinin geçmişte daha kolay mutlu olduğu varsayımı beni günümüzde mutlu olmanın daha zor olduğu düşüncesine getirdi… Zaman içerisinde kaybedeceğimiz şeyler artmıştı. Güney Amerika'da Portekizce konuşan tek ülke Brezilya, “Fast Furious” filmindeki iddiaya göre bunun sebebi İspanyollar tüm Güney Amerika'yı kılıçtan geçirirken, Portekizliler Brezilya'ya ellerinde değerli kumaşlar, mücevherler ile gittiler… Amaç; kaybedeceği bir şey olmayan yerlilere kaybedecekleri bir şeyler vermekti… Ve aynı yerliler kazandıklarını kaybetmemek için Portekizlilerin kolonisi olmaktan kaçamadılar.

Umut Sarıkaya'nın Efsanevi "Montla Sıç" Çözümü - (Tıkla ve Büyüt)


       Ulaşım’ın hızlanması, internet ve şimdi de herkesi takip edebildiğimiz Facebook… Mutsuz olmak çok kolay çünkü artık daha çok biliyoruz… İnsanların edinimleri bizi daha çok yoruyor, ister istemez mutsuz oluyoruz, bir Paris filmi (Midnight in Paris) izleyip Paris’e gitmek istiyoruz… Geçmişte bunu yapmak için gidiş dönüş belki de 3 aylık yolculuk gerekirdi… Ayrıca yolda yaşayacağınız da ayrı bir macera… Paris’e gitmek istemek güzel olduğunu bilsen bile çok zordu.

İnternette zenginleri ve yaptıklarını rahatlıkla görebiliyoruz, televizyonda lüks yaşamlarla kendimizi tatmin ediyoruz… Görüyoruz, duyuyoruz, hissediyoruz duyuların çalışması demek istemek demektir. Tüm bünyelerde talep hızla artıyor, ancak bünyemiz bu talepleri karşılayacak maddi güce ve zamana sahip değil… Yani önemli olan zengin olmak ya da duyuları tatmin etmek için zamanın olmakla ilgili değil… Her şeyi yapmak istiyoruz… Ayakkabısı olmayanları da görmemize rağmen tek baktığımız daha iyi ve pahalı bir ayakkabı…

        İşin kötüsü teknolojik gelişmeler arttıkça her şeyi daha kolay elde etmeye alışıyoruz, yani tembelleşiyoruz… Eskiden gün boyu toprağı yorulmadan kazabiliyorken artık bunu makinayla bile yapmaya eriniyoruz…

        Tüm bunlar mutsuz olmak için yeterli mi değil mi bilmiyorum ancak asıl konu çok daha derinde… Bilgi ve bilmek eski çağlardan beri mutsuzluktur. Tüm filozoflar, sanatçılar bohem yaşarlar, toplumun geneli gibi bir türlü hareket edemezler… Biraz bilgiye sahip olduğunuz konuda artık mutsuzsunuzdur. Tüm bilgi gerektiren derin mevzular karmaşık ve zordur, insan doğasının tam tersine, emek, zaman, para ister… Bu karmaşa ve zorluktan keyif aldığını söyleyenlerin neredeyse tamamı yalancıdır. Deli ile dahi arasında gidip gelenlerde dahi kısmında kalanlar olabildiğine mutsuz, deli kısmındakiler ise alabildiğine mutludurlar.
Düşünseniz Oktay Sinanoğlu ne yazık ki Türkçe’nin öneminin farkında ve dil yok olduğunda ait olduğu kültür yok olacağına inanıyor. Bizler dükkânlarımızın adını, tabelalarımızı rahatlıkla yabancı dil sözcüklerle doldururken ve bundan mutlu oluyorken Oktay Sinanoğlu bundan öyle muzdarip ki hakkında kitaplar yazıyor, söyleşilere gidiyor, programlara çıkıyor…

        Başbakanları düşünsenize; ülkedeki her olumsuz olaydan haberdarlar ve sürekli karar almak zorundalar… Her an mutsuzluk…

         Şimdi yeni moda ise ki 70’lerde Beatles grubu ile başlamıştır; tüm dertleri mutsuzlukları alıp Hindistan’a gitmek… Değişimin insan doğasına getirdiği geçici hormonal aktiviteler beyni uyuşturduğundan mutlu olduğumuzu zanneder, mutsuzluklarımızı Hindistan’a götürür ve getiririz, beynin uyuştuğu kıvamdaki küçük anları hatırlayıp; “Aaa, Vallahi çok iyi geldi” diyebiliriz.

        Çok kötü rekabet koşullarında yetişmiş işçi baba, üçüncü çocuğunu yapıyor, maalesef hiç düşünmüyor, aynı rekabet şartlarının daha beteri ve daha büyük bir mutsuzluklara yeni bir çocuk getiriyor. O da büyük ihtimal işçi olacak… Dershaneye, özel hocaya gidemeyecek, sınıf arkadaşları ve çevresinde gördüğü şıkır şıkır insanlara ve kendine bakarak psikolojik sorunları artacak, ergen sefil dönemlerini hiç katmıyorum… Bu çocuk büyük ihtimal sorunlu, manipülasyona açık babası gibi cehaletin verdiği mutlulukları yaşayan biri olacak…

        Bu yazıda varsayılan hal (default) olarak mutlu olmayı seçtim, ancak varsayılan hal günümüzde kesinlikle mutsuzluktur… Biz mutsuz doğup mutsuz ölüyoruz, bunu kötü gibi algılamayın diye bu yazıyı kaleme aldım. Bu mutsuzluk normal… Kimse size doğmadan önce mutlu olmayı vaat etmedi… Mutlu olmak aşk gibi bir şey… Tüm hayata vurduğunuzda çok az anlar vardır mutlu olduğunuz, kahkahalarınıza dikkat edin büyük ihtimal çaresiz mutsuzluklara gülüyorsunuzdur. Cem Yılmaz sürekli çaresiz insan doğası seçimlerini anlatarak bizleri güldürür, bunu da çok iyi yapar.

        Bu kesinlikle karamsar bir yazı değil yanlış anlamayın; bu gittikçe sonuç odaklı olan dünyamızda; neden, nasıl soruları ve bu soruların cevapsız kalması üzerine yaşanan genel hal olan mutsuzluğu özetlemek için yazılmış yazıdır. Daha çok mutsuzluk için Matrix, Fight Club filmlerini izleyip derinlemesine anlamaya çalışmanız yeterli... Ya da herhangi bir şeyi kaliteli yapmaya çalışırsanız manyak mutsuz olursunuz.

        Size mutlu olacağınızı vaat eden her şey ve herkesten derhal uzaklaşın, mutlu olmanın değil ama mutlu-mutsuz ilişkisini hiç aklına getirmemenin bir yolu var cehalet ve vurdumduymazlık! 3 maymun var ya onu oynayacaksınız, insan doğasının gerektirdiği her şeyi yapacaksınız, sorunları ya halı altına iteceksiniz ya da onlardan olabildiğince uzaklaşacaksınız. Merak etmeyin sonuçlar felaket olsa da siz değil çocuk ya da torunlarınız görecektir.

        İşin doğal olarak kötü yanı ne biliyor musunuz? Gelişmişlik arttıkça mutsuzluk artıyor, gelişmemiş ülkelerdeki insanlara şöyle bir kuş bakışı bakarsak büyük ihtimal daha rahat bir yaşam sürdüklerini görebiliriz.

        Şöyle düşünün; iki insan ve bir tabak var, içinde de 1 adet muz, insan doğası gereği acıkır. Seçeneklere bakalım; insanlardan biri yerse diğeri aç kalacaktır, muzu yiyen mutlu olduğunu zanneder, ancak birazdan aç kalan tepesine balyozu indirecektir. Diyelim muzu yediniz, öteki insanı da öldürdünüz, bir muz size yetmeyecek yine mutsuzsunuz. Aynı denklemden paylaşmanın da mutluluk getirmeyeceğini çıkarabilirsiniz.

Mutsuzluk seviyesi değişmiyor, bu cenderede kazanmıyoruz yada kaybetmiyoruz ama evet bir seviye farkı var


        Kişisel gelişim kitapları ise Hollywood filmlerine de b.k atarak sonuç odaklı değil, yol odaklıdır. Önemli olan yoldaki zorluklardır. Dinlere baksanıza mutlu olmak sizi bu dünyaya bağlar, bu dünyaya bağlandıkça öteki dünyayı önemsemezsiniz, bu da sizi cehenneme götürür…

        Mutsuzluğu anlatan bir yazı da nasıl bir son bekliyorsunuz ki… Mutsuz olmaya devam… Çünkü bu varsayılan haldir. Ben bilgiye daha kolay ve daha hızlı ulaşacak torunum için üzülüyorum… (Yine mutsuz, düşünme işte torununu!) İnsan hormonal bir varlıktır, düşünceleri ve aksiyonlarından ibarettir. Size tek bir seçenek sunuyorum mutlu olmak için değil, ama biraz rahatlamak için… Bu varsayılan mutsuzluk sonsuz değil! Bir gün bitecek ve yeni bir tasarım olacak, bu yeni tasarımda mutsuzluk yaratılmamış olacak! Reenkarnasyona inanlara sesleniyorum, elinizdeki tek rahatlama aracını da alıyorsunuz, yapmayın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder