28 Şubat 2013 Perşembe

Kelebeğin Rüyası

Ya aslında bir kelebek isek ve bu çile dolu dünyamız rüyadan ibaretse?

Ömrünü 24 saat kadar bildiğimiz kelebeğin, ömrü ne ki rüyası ne olsun? diye düşünüp çok konuşulan filme gittik... Genelde popüler yapımlar standartları kaşırlar ve dar çerçeveden çıkamazlar o yüzden sanatçı ruhlular popüler olana her zaman mesafe ile yaklaşmışlardır... Ben mi? Ben tam bir popülistim, Murat Boz dinler, herkesin sevdiği ne varsa ben de severim...

Bu arada filmden önce beklerken kelebekleri düşündüm, kelebek deyince aklıma sadece o çok az yaşayabilen, baharda kırlarda gezip çiçekten çiçeğe polen taşıyan sevimli hayvanlar geldiğini farkettim... Peki gerçekten kelebekler rüya görebilir miydi?

Bir kere kelebeklerin 1 gün yaşayabileni olduğu gibi 1 yıla kadar da yaşayanları olabiliyormuş... Bir de insanda nasıl 9 aylık bir anne karnı maratonu var ise kelebeklerde de tırtıl maratonu var... İpek böceği kozasından çıkar ya hani bir resim vardır... Kelebek olgunlaşır ve uçmaya başlar, uçmaya başladığından itibaren kelebek deriz onlara...

Kelebek mi kelebek de yine göreceli güzeldir, geriye kalan hersey gibi... Eğer çok yakından bakarsanız bir güzellik göremezsiniz, ancak belli bir mesafeden bakarsaniz güzelligini farkedersiniz.

Kelebek dediğiniz uzaktan güzeldir, yüzüne tüylerine odaklanırsanız bir güzellik göremezsiniz!


Kelebeklerde konu çok, bir de bunların etkisi var... Bunlardan bir tanesi dünyada bir yerde bir kanat çırpıyor, bir anda bir hava dalgası oluşturuyor, bu hava dalgası rüzgara ekleniyor, rüzgar fırtınaya, fırtına sular sellere dönüşüyor, ABD'de selden dolayı üretim yavaşlıyor, yavaşlayınca Asya ve Avrupa bundan etkileniyor ve küresel kriz çıkıyor... İşte kelebeğin bu kadar önemli olabilme ihtimaline; Kelebek Etkisi diyoruz...

Neyse biz filme dönelim...

Bir gün bir ermiş rüyasında bir gün boyunca kelebek olduğunu görmüş, sonra uyanınca düşünmüş; ya aslında "bu insan yaşamım" kelebeğin gördüğü bir rüya ise ve rüyadan uyanacaksam?

Zonguldak'ta doğmayı tercih etmemelerine rağmen dünyanın en zor işini yapmak zorunda bırakılan maden işçilerini unutamam herhalde artık... Ama bir kelebeksek, bu maden işçiliği ve Zonguldak'ta doğma durumu bir rüyaysa ve uyandığımızda kırlarda uçmaya devam edip o çiçek senin bu çiçek benim seksüel bir köprü görevi görmeye devam edeceksek? Zonguldak'ta doğanların dünyanın en zor işini yapmak zorunda olmamasının tek bir şartı var, hasta ve ölecek olmak! Söyleyin hangisini tercih edersiniz? Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalansaydım kesin şair yada ressam olurdum... Şimdi neden olamıyorum, bir kelebek olduğum ve aslında rüyada olduğum için mi? Düşünsenize bu bir hayal olsaydı... Hiç insan hayalinde maden işçisi olur mu? Verem olur mu? Hayal dediğiniz %100 kalitenin tercih edildiği rüya!lardaki ortamdır... Örneğin Audi A5 hayali kurulur mu? Büyük ihtimal Q7, Ferrari, Maserati yada X6 hayali kurabilirsiniz... Ulaşabileceğinizi düşündüğünüz şeyler hayaliniz olamaz, doğasına ters!

 A5 cok güzel de olsa hayalini kurmazsiniz... Cünkü hep daha iyisi vardir.

Film bazı tabuları yıkmaya çalışmış;

Suzan sorar; Ne iş yapıyorsunuz siz?
(Edebiyat Öğretmeni Behçet Necatigil olan Rüştü ve Muzaffer ne desin?)
Muzaffer ve Rüştü; Şairiz biz...
Suzan devam eder; Bir iş yapmıyorsunuz yani!
(Şairliği bir şey olarak kabul etmeyen zihniyete ne denir? Zorunlu olarak bir şey söylenmelidir onun anlayacağı!)
Muzaffer ve Rüştü; Memuruz biz...

Şirket kuran ve internet sitesinden projeksiyon, perde falan satan bir mühendisi düşünün, makine mühendisliğinden mezun olmuşsunuz, öğretmen babanıza sorduklarında ne diyecek?

Naptı sizin oğlan?
Valla bir şeyler yapıyor işte!

yada

Evlenmek istediğiniz kadın babası ne iş yapıyor diye sorduğunda ne diyecek?
(Ben iş adamı demesini önerirdim...)
Ama büyük ihtimal makine mühendisi diyecektir :D

Bunlar söylemlerdir, farkında olmadan söylemlerimiz kültüre dönüşür, şairliğin işten kabul edilmediği bir ülkede şair yetişemez, şair olmayı tercih edenler ya tuzu kuru zenginler yada veremliler, aidsliler olacaktır...

Behçet Necatigil'i artık tanıyorum, bir film yada bir sanat eseri tanıtabilir ancak bir şairi... Kelebeğin Rüyası Behçet Necatigil'i tanıttı bizlere... Zonguldak'ta bir öğretmendir Behçet Hoca... Şaire kıyamaz, kıymet verir, bizim Muzaffer ile Rüştü'nün hocalarıdır...

Kabatas lisesi mezunudur... Istanbulu bilir... Kelebegin rüyasinda güzel seyler görmesini saglayabilir... Bir de simdi Ordu'da olan dostuma Behcet Hocadan bir siir paylasalim, hep oldugumuz yeri hatirlatalim...

BARBAROS MEYDANI

Biliyorum ayıp ve mânasız 
Ama peşlerinden gidiyorum 
Gezmeye çıktıkları vakit 
Ana kız. 

Utanır da belki 
Anasının sırtındaki 
Yeldirmeden, 
Kız bir adım önde gider 
Sezdirmeden. 

Beşiktas'ta Barbaros Meydanı 
Sağı anıt, solu türbe 
Ortası kare şeklinde, 
Parkıdır yoksulların 
Bilhassa yaz ayları. 

Fidanların, mezarların önünde 
Yontulu taşlar çepçevre, 
Yer yer banklar konulmuş, 
Meydana dolmuş millet 
Sıra sıra oturmuş. 
Ah genç kız kalbi, 
Sıralara bakar elbet. 

Meydanın ilerisi deniz kıyısı 
Karaya çekilmiş kayıklar 
İskele gazinosu yanda 
Sulara dökülmüş ışıklar 
Üsküdar şu karşısı. 

O nemli topraklara 
Ana çöker yorgun argın, 
Kalmış gözü arkada 
Kendi ayakta kızın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder