17 Temmuz 2013 Çarşamba

Osmanlı'da Kapı Tokmakları Zamanın Kapı Önü Bekçileri

Tokmakların dili vardır, yüzük olmayan el bekar evini söyler.


Kapı tokmakları yabancısı olduğumuz şeyler değillerdir. Şimdilerde çelik kaplama apartman kapıların üstünde bulunan tokmaklardan bahsetmiyoruz. Müzelerde, saraylarda, tarihi konaklarda, ibadethanelerde hatta biraz daha genel düşünürsek Anadolu'da bulunan köy evlerinde görülen kapı tokmakları işlevlerinden daha çok anlamlarıyla dikkat çeker. Tokmak adını verdiğimiz alet, temelde ses duyurmak için kullanılır. Tek parçadan oluşan tokmak, köçek adı verilen bağlantı halkası ile kapıya takılır. Tokmağın altında ayna dediğimiz süsler bulunmaktadır. Bazen de tokmak olduğu gibi takılır. Tokmak kolu vurduğunda ses çıkarılması için alt ucunda yine kanat tahtasına çakılmış bir kabaraya vurulur. Bu tokmaklar kapılara, gerdanına gösterişli bir kolye takan kadın havası verir. İşlevsel olarak gerekli (zilin icadından öncesini düşünürsek), görsel olarak zarif olan tokmaklar, daha içeri girmeden, içeride bizi nelerin beklediğini yansıtır.

Yaşam Tarzı, Estetik ve Statü Göstergesi Kapı Tokmağı


Yaşam ve Tokmaklar

Tokmaklar, bir milletin, bir topluluğun veya ailenin; sanat görüşüne, yaşadığı tarihi olaylara, zamana ve mekana göre şekil alırlar. Kapı tokmaklarını Türk kültürü açısından değerlendirirsek bunun en önemli örneğini, İslamiyet öncesi ve sonrası dönemden verebiliriz. İslamiyet öncesinde, eski Türklerde kapı tokmakları hayvan motifleri ile ünlüydü. Çünkü Türkler, kuvvetli bir hayvana ait biçimlendirilmiş nesneyi üzerlerinde veya yakınlarından bulundurmakta o kuvvetin kendilerine geçmesini ümit ediyorlardı. O yüzden dönemin ustalarının en popüler şekli, güçlü hayvan motifleriydi. Bahsi geçen dönemde en çok aslan ve yılan motifleri tercih ediliyordu. Bu inançlar o kadar uzun sürmüştür ki, Selçuklu hayvan kompozisyonlarının Orta Asya inançlarına bağlı sembolik anlamlar taşıdıkları anlaşılır. Aslan, sfenks, kartal, grifon gibi hayvanlar kullandıkları yere göre bazen hükümdarlık, bazen de ölüm sonrası yaşam ve cennet sembolü olarak yer alıyordu. Bu figürler zaman içinde değişime uğramışlar, İslamiyet'in kabulünden sonra hayvan ve insan tasvirleri azalmaya başlamış; bir süre sonra da yok olarak yerlerini sade şekillere, halkalara, oval ve yuvarlak formalara, çiçek ve el motiflerine bırakmışlardır. Osmanlı döneminde ise tokmaklar, mahremiyeti koruyan en önemli araçlardan biriydi.

Tokmakların Anlattıkları Şeyler Var

Osmanlı döneminde kapı tokmakları verdiği mesajlarla ön plana çıkar. Bu dönemde tokmaklar şekillerine hatta çıkardıkları seslere göre farklı anlamlar taşırdı. Kimi, kapıların üzerinde ana tokmakların altında ikinci bir tokmak vardır. Kapıdan büyük tokmağın sesi geliyorsa, gelen misafir erkek, küçük tokmağın sesi geliyorsa gelen misafir kadındır. Zor durumda kalan birinin kapı halkasını tutması kapıya sığınmak anlamındadır. Bektaşilerde ise kapı üç kere çalınırdı. Birincisi Allah, ikincisi Hz. Muhammed, üçüncüsü Hz. Ali'yi ifade etmekteydi. İki kanattaki halkalar birbirine kurdele ile bağlanmışsa evde kimse yok demekti. Osmanlı döneminde en yaygın kapı tokmakları, el şeklinde olan tokmaklardı. El formundaki tokmaklarda kimi elde yüzüğün hiç olmaması, kimi elde orta parmakta ve yüzük parmağında yüzüğün olması ev sahibinin bekar, evli yada dul oluşunu simgeler. Kapı tokmakları ailenin sosyal statüsünü de anlatabilirdi. Mesela zenginin kapı tokmağı kalın, ağır süslüdür ve pirinçten yapılır. Fakirin ise ince, basit, demir ve halkadandır.



Günümüzde Kalan Narin Eserler

Günümüze kadar ulaşan kapı tokmaklarını birçok tarihi yapıda, konak ve sıradan evlerde görme imkanı bulunuyor. Özellikle İzmir ve çevresindeki köylerde hala kullanılan halka kapı tokmakları, İstanbul'da bulunan Ayasofya, Rumeli Hisarı, Çinili Camii, Fatih Kütüphanesi'nde yer alan heybetli kapıların şaşalı tokmaklarını görmemiz mümkündür. Ayrıca Rum, Ermeni, Musevi konaklarında ve apartman kapılarında bu örneklerle daha çok karşılaşırız. Fakat Hristiyan toplulukların kapılarında daha çok sivri burunlu dolgun dudaklı insan portreleri görürüz. Anadolu'da ise bu gelenek kuvvetli bir şekilde yaşatılıyor. Özellikle, Konya'da Mevlana Mescidi, Hürrem Paşa Konağı'nda yer alan burma halkalı tokmaklar, Safranbolu evlerinin çiçek motifli tokmakları ve Diyarbakır köy evlerinde bulunan akrep kuyruğu şeklindeki tokmaklar günümüzün konuyla ilgili en güzel örnekleri arasında yer alıyor.

Alıntıdır; Yazı: Merve Korkmaz - Paylaşım Dergisi Sayı 26 Sayfa 46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder